4 Kasım 2010 Perşembe

Karadeniz Turu 2009, Bölüm 2 Trabzon, Rize

Giresun'u kuşbakışı gördükten sonra şehir içinden geçtik. Artık karnımız acıkmıştı ve Trabzona'a giderken yol üzerindeki Akçaabat'a Nihat Ustanın meşhur köftesini, yanında piyaz, ayran ve Laz Böreği tatlısına 14 lira ödeyerek yedik.
Yemek sonrası Trabzona geldik. 230bin nüfuslu şehirde önce Ayasofya kilisesini gezip, yan taraftaki gümüşçülerden alışveriş yaptık.

Trabzon'da gün batımını seyretmek üzere Boztepe'ye (Ordu'dan sonraki 2. Boztepe) gelirken Atatürk evine de uğradık. Çok güzel bir park içinde ve çok güzel bir ev. Her ayrıntı saklanmış. Kalorifer petekleri arasında yemeği sıcak tutmayı sağlayan bir tencerenin girebileceği boşluk çok enteresandı mesela.


Ertesi sabah kahvaltı sonrası eski adıyla Rus yeni adıyla Avrasya Pazarını gezip bu geziye katılmamızın ana sebebi olan Sümela Manastırına doğru yola çıktık. Yolumuz uzundu ama gerçek Karadeniz buradan itibaren başladı, yeşilin her tonu, dereler, şelaleler, doğal güzellik. Bakmaya doyamadık. Otobüs ile belli bir yere kadar geldik ve minibüslerle Sümelaya daha da yaklaştık.








Sümela'dan aşağıya yürüyerek, ağaçlar arasında indik.
Bundan sonraki durağımız Uzungöldü. Rize yolundan yağmurlu bir havada Uzungöl'e geldik. Önce lokantaya oturup tereyağında alabalık yedik. Genelde balık sevip alabalık sevmeyen birisiyim ama bu tereyağındaki alabalık inanılmaz lezzetliydi. Yemek sonrası göl çevresinde bir tur attık.



Dönüşümüz Rize'ye doğruydu. Önce Rize Özçay fabrikasına gidip çay hakkında bilgi alıp çay alıp sonra Rize bezi atölyesine gidip alışverişimizi yaptık. Günümüz çok çok güzel geçmişti. Rize öğretmen evindeki kötü gece bile bu güzelliği silemedi :)

25 Haziran sabahı yeni (Rizeli) rehberimizle Ayder yaylasına çıktık. Daha yüksek yaylalara çıkanların dediğine göre Ayder çok sıradan ve turistik bir yayla ama buna rağemen Ayder'de aylarca kalabileceğimizi hissettik :)
Sanırım fotoğraflar ne demek istediğimi daha güzel anlatacak.






Maalesef aylarca değil sadece 1,5 saat burada kalıp, Muhlama yiyip Ayder'den aşağı, Fırtına vadisine ilerledik.


Burada küçük bir mola verip, tipik Osmanlı köprüsünü gördük, çay bitkisini tarlada dokunup Of, Borçka üzerinden Artvin'e geldik. 24bin nüfuslu Artvinin şehir merkezi dağ yamacına kurulmuş hiçbir güzelliği olmayan (veya bize gösterilmeyen) bir şehir. Sadece Artvin otogarında yiyecek-içecek birşeyler aldık ve çok katlı apartmana benzeyen bu şehirden Erzurum yoluna çıktık.

31 Ekim 2010 Pazar

Karadeniz Turu 2009, Bölüm 1 Sinop-Samsun-Ordu-Giresun

Uzun süredir yazmayı düşündüğüm ama bir türlü başlayamadığım Karadeniz turumuzu nihayet kayıtlara geçirmeye başladım.
8 gecelik bu turumuza sadece eşimle beraber değil, 8 kişilk aile olarak katıldık :)
Annem, kız kardeşim, teyzem, eniştem, teyzemin oğlu ve eşi olarak Tekirdağlı tur grubuna katıldık.
Malkara'dan kalkan tur, Tekirdağlı yolcuları alarak en son olarak bizi almak üzere Kavacık'a geldi. 22 Haziran 2009 Pazartesi 22:20 de otobüsümüze bindik ve gece boyunca 2 mola vererek salı sabahı 8:30 da ilk durağımız Sinop'a geldik.
O gece Ordu'da kalacağımızdan Sinop'un kalesini ve cezaevini hızlıca gezdik.

Kahvaltımızı otobüste yaparak (anne ve teyze ile tura gitmenin faydaları) Samsun'a doğru yola çıktık. Trakyalı bir turun olmazsa olmazı roman müziği hemen teybe kondu. daha sonra defalarca dinleyecegimiz "yorganda kene var, kopar kopar gene var" eşliğinde Samsun'a 13:00 gibi geldik.
Önce, öğle yemeği yiyip Atatürk anıtı, Gazi ve Etbografya müzesi ve yeni yapılan Bandırma Vapuru örneğini gezdik.


 

Ordu yolu üzerinde Ünye sahilinde 30 dakikalık çay molası verdik ve sahil kenarında yürüyüp çayımızı içtik.

Yeni yapılan sahil yolu üzerinden 18:30 da Ordu'ya vardık.

Akşam 8imiz birden sahil kenarında bir cafe de yemeğimizi yedik, sahilde yürüyüş yaparken kağıt helva arası dondurmamızı aldık, otelin oyun salonunda gençler olarak bira içerek okey oynadık ve 11 gibi uyuduk.



Sabah kahvaltımısı yaptıktan sonra Ordu manzarasını tepeden seyretmek için Boztepe'ye çıktık.



Fotograflarımızı çekip Giresun'a doğru ilerledik. Bulancak'ı geçtikten sonra Fiskobirlik'e uğrayıp fındık ezmelerimizi alıp Giresun'a geldik. Yine bir tepeye çıkıp şehri kuşbakışı görüp fotolarımızı çektik.


Trabzon ve devamı daha sonra..


6 Ağustos 2010 Cuma

Ionya Turu, 2006

Uzun zamandır yazmayı düşündüğüm ama bir türlü başlayamadığım (adını unuttuğum tarihi yerlerden dolayı) Likya kültür turunu yazmaya sonunda karar verdim.
Gezmeyi seven bir çift olduğumuz daha bu turda kendini belli etmişti çünkü balayımızı otobüste geçirdik diyebilirim :)
Evliliğimizden 1 hafta sonra çıktığımız Kuşadası merkezli turumuzda hem Ege sahillerindeki tarihi kentleri keşfetmiş hem de yeni arkadaşlıklar kurmuştuk.
Ramazan bayramı sırasında yaptığımız turumuzda Kuşadasında konaklayarak 4 gün boyunca çevre gezileri yaptık. Odamızdan manzaramız şu şekildeydi fakat sabahları erkenden yollara düşüp akşam geldiğimizde de çok yorulduğumuzdan bu manzaranın keyfini çıkaramadık.
Ilk günümüzde İzmir'in Selçuk ilçesindeki Efes müzesi ve Şirince köyünü gezdik.

Şirince çoğumuzun bildiği gibi çok şirin ve meyve şarapları ile meşhur bir Ege köyü. Nar, böğürtlen, Ahudu ve Karadut şarapları haricindekiler meyve esansları ile yapılıyormuş ve biz en çok Nar ve Ahududu yu sevdik. Tabi ki şarap evlerindeki diğer şaraplarında tadına baktık :)
Bayram günü öğleden sonrası çakırkeyiftik yani :)

Ertesi gün sabahtan Meryem Anadaydık.
Rivayete göre (ve benim hatırladığım kadarıyla) bir Alman rahibe, Meryem Ananın nerede öldüğünü rüyasında görüyor ve Selçuk'a yakın bu tepeye geliniyor ve gerçekten de Meryem Ana'nın yaşadığı yerin burası olduğuna kanaat getiriliyor.

Buradan çıkışta tatilimizin en heeycan verici yerine, Efes'e geldik. Şehrin her ayrıntısından örnekler gördük, bilhassa son zamanlarda çok iyi korunan, antik kentler arasında en büyük ve en etkileyicisi Efes. Ben gitmedim ama Yunanistandaki Akropolis'ten çok daha büyük ve güzel deniliyor ve bence Efes turizmden yeteri kadar faydalanamıyoruz.
Efes'in girişinden sonra ilerleyerek tarihi umumi tuvalete geldik.
Toplu halde tuvalet yapma imkanı varmış fakat hijyenik olduğu söylenemez :) Yanyana oturarak işlem icra ediliyor ve ayakların önünden akan su kanalı sayesinde su ihtiyacı da giderilmiş.
Buradan Selsus kütüphanesine doğru ilerlerken sol tarafımzdaki yamaç evleri geride bıraktık.
Arkamızda görülen Selsus kütüphanesinden tiyatroya doğru yürürken yerdeki şu şekilin anlamı biraz daha ileride genelev var demekmiş.

Efes, Büyük İskender zamanında MÖ 300 yıllarında kurulduğundan itibaren deniz kıyısındaymış ve bir liman şehriymiş.

Tiyatroyu arkamızda bırakarak Efes'ten çıktık ve yine Selçuk ilçesi yakınındaki İsa Bey camiini gezdik.
Buraya gelmişken dünyanın 7 harikasından biri olan Artemis tapınağına geldik fakat sadece tek sütun kalan bu tapınak, kurbağlı çamurlu sular içindeydi.
Çeşitli yörelerde var olan "7 uyurlar" bu bölgede de vardı. Tur kapsamında oraya da gittik,

3. gün tüm günümüz Pamukkaledeydi, Pamukkaleye gelmeden hemen önce büyük bir antik mezarlığı gezip Pamukkalenin hemen üzerinde, tepede kalan Hierapolis antik kentin tiyatrosuna gittik.

Pamukkale ise muhteşem güzelliği ile bizi büyüledi.

4. ve son günümüzde gittiğimiz Apollon tapınağı gayet güzel korunmuştu ve Artemisten sonra ilaç gibi geldi.
Girişteki Medusa kabartmasında fotoğraf çektirmemek olmazdı.
Aynı bölgedeki Miletos ve Priene antik kentlerine de gittik son günümüzde.

Son fotoğrafta arka fona dikkat edin :)