Bu seneki iş seyahatlerimin sayısı arttı ve aynı sene içinde 2. defa şirketimizin ana ofisinin bulunduğu, birçok Almana göre Almanyanın en güzel şehri olan Heidelberg'e geldim.
Heidelberg, Frankfurt havaalanından yaklaşık 80 km uzaklığında ve nüfusu 140bin.(bunun 30 bini öğrenci ve bilhassa eczacılık fakültesi Almanya'nın en iyisi diye kabul ediliyor)
Şşehri ikiye bölen Neckar nehri ve üzerindeki eski ve yeni köprüleri, kalesi, yemyeşil olmasından dolayı çok güzel ve sakin bir şehir.
Eğitimden fırsat bulduğunca şehri gezdim ve yurtdışından gelen meslektaşlarım ile beraber 1 saatlik mini bir rehberli tur yaptık.
Heidelbergin en meşhur caddesi olan Hauptstrasse, nehir ile kale arasında kalan ve yaklaşık 1,4 km.lik yürüyüş alanına sahip bir alışveriş caddesi.
Ana caddenin sağ ve sol taraflarındaki küçük sokaklarda çok hoş.
Hauptstrasse üzerinde çeşitli tarihi binalar var,
Caddenin sonuna doğru ise Marketplace denilen meydan ve şehrin en büyük ve önemli kilisesi var, ayrıca aşağıdaki son ev, zamanının zenginlerinden birinin evi
Kilisenin alt yolundan nehre giderken görülen tarihi köprü ve köprüden ve şehrin çeşitli noktalarından görülen kale ise belki de şehrin en etkileyici noktası.
Heidelberg ahalisi nehir kenarında yürümeyi ve yazın güneşlenmeyi seviyor,
Bu arada Almanya'ya gittiğimde en sevdiğim şey yemek yemek :) büyük porsiyonlar ve gidilen bara özel biralar bana mutluluk veriyor.
Bu restaurantlar içinde Kulturbrauerei ve Vetterbrauerei hem yemekleri hem biraları muhteşemdi gerçekten.
Bu Temmuz ayında Almanya'da olmamın bir güzelliği daha vardı, Alman arkadaşlarla beraber 2010 Güney Afrika Dünya Kupası yarı final Almanya-İspanya maçını beraber seyredicektik.
Maça ben de Fenerbahçe formam ile hazırdım.
Yaptığımız şehir turundan sonra maçı izleyeceğimiz depodan bozma, havuz ve plaj voleybolu olan bir tesise ama gelmeden önce karnım acıkmıştı ve buluşma yerinin girişinde bir bar gördüm, önünde sandalyeye oturan birkaç amca vardı. Manzara Türkiyeden tanıdıktı ve yanlarına gittiğimde türkçe konuştuklarını görünce içeride yemek olduğunu öğrendim, hemen bir sosis + pommes tabağı hazırlattım :)
Almancılar bilirler, pommes patates kızartması demek, hakkaten söylenişi daha kolay, Almanya'ya 1 kere giden annemin de 30 yıldan beri patates kızartmasına pommes deme sebebi bu olsa gerek :)
Mac atmosferi güzeldi, tramvaylarda Deutschland diye bağıran Almanya formalı gençler ile beraber geldiğimiz toplu alanda biralarımızı içtik ama sonuç Almanya için kötü oldu.
İspanya haketmişti ama maçı, Almanlar da bunu kabul ettiler
Bu kadar seyirci içinde tam önümde bir ispanyol kız oturuyordu ve kimse tek kelime laf etmedi.
Bu arada hemen tramvay ücretini de söyleyeyim, tam 2,2 Euro,
Aslında merkez yürüme mesafesinde ama 2-3 durak ta olsa kullanmak gerekti.
Bir Almanya klasiği olan Hanuta + sosis alışverişinden sonra Türkiye'ye döndüm.
ek:
Bu iş gezisinden 6 ay sonra eşimle beraber tekrar Heidelberge geldik, bu sefer kaleye de çıkma şansımız oldu. Kaleden de bir kaç fotograf eklemek istiyorum. Kale girişi 5 Euro ve içerisindeki eczacılık müzesi girişini de kapsıyor.
Tabi Vetter Brauerei de biramızı içmeden dönemezdik. Arkadaşımız Luis ile şerefe yaptık.
2 Mart 2011 Çarşamba
21 Ocak 2011 Cuma
Mannheim, Almanya, 2010
Cikolata kokan sehir Mannheim, Lonely Planet'e göre Almanya'nın gezilmesi gereken ilk 100'üne girmiyor ama arkadaşımız Luis burada oturduğundan ve günlük tren biletimiz olduğundan Heidelberg sonrası, Frankfurt öncesi Mannheim'e da uğradık.
Şehrin yakınlarında bulunan çikolata fabrikasından dolayı her yerde hissedilen koku sayesinde keyifli bir tur yaptık. Tren istasyonundan Mannheim Wasserturm'a geldik.
Caddede turlayıp, Luis'in evinde bir çay molası verip Frankfurt'a geri döndük.
Şehrin yakınlarında bulunan çikolata fabrikasından dolayı her yerde hissedilen koku sayesinde keyifli bir tur yaptık. Tren istasyonundan Mannheim Wasserturm'a geldik.
Buradan karşı caddede, Mannheim’ın en işlek caddesinde yürürken Almanya’da olan bir adete denk geldik. Evlenecek erkek adayı, samimi arkadaşlarının bir isteğini yapma zorunluluğu var. Fotoğraftaki köle kıyafeti giydirilmiş kişi yakında evlenecek ve arkadaşları da 1 € karşılığı onu kırbaçlatıyorlar. Nati istemedi J ama Luis 1 € yu vererek arkadaşı kırbaçladı.
Caddede turlayıp, Luis'in evinde bir çay molası verip Frankfurt'a geri döndük.
Frankfurt, Almanya, 2010
Frankfurt Almanya’nın finans kenti, boyle bir tanim sonrasinda oo buyuk kent diye düşünülebilir ama 2-3 saatte çok rahat gezilebilen bir yer. Uçaktan inip 3,5 € ya Frankfurt Haubtbahnoff a gelen tren biletimizi aldık ve yakındaki Ibis otele geldik (Gecelik oda başı 49€) Oteldeki Türk resepsiyonist arkadaştan haritamızı aldık ve Römer’e doğru yürümeye başladık. Commerzbank binası burdaki plazalardan sadece bir tanesi,
Römer’e gelmek ise biraz karışık, direk bir yol yok ve ara sokaklardan sağ sol yaparak meydana geldik.
Hemen bir bira ve sosis takviyesi yaptık ve meydanın güzelliğini seyrettik.
Buradan alışveriş caddesine, market alanına, oradan da nehir kıyısına yürüyüşlerimizi yaptık.
Hava serin olduğundan “coffee to go” lar ile ısıttık kendimizi. Nehrin güney tarafında Lonely Planet kitabından belirlediğim bir Alman restaurantını bulmak için yürürken Aldi marketi gördük ve hemen içeri girip çikolata-salam-sosis alışverişimizi yaptık. Kitaptaki restaurant sanırım kapanmıştı ama yakınlardaki başka bir restaurant bulduk ve evlilik yıldönümümüzü burda kutlamaya karar verdik. 2 büyük tabak ve 2 bira ile gecemizi sonlandırdık.
Turumuzun Frankfurt kısmına bir gün ara vererek daha sonra yazacağım Mannheim ve ekleme yapacağım Heidelberg arası verdik. Günlük tur sonrası tekrar Frankfurt'a geldik.
Pazar günü (son günümüzdü) sabahtan nehir kıyısında biraz daha yürüyüp şehri kuşbakışı gören bir plazanın tepesine çıktık 10€ karşılığı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)