20 Haziran 2012 Çarşamba

Cannes, Fransa, Haziran 2012


Nice havalimanına indik ve 16,5 € ya Cannes’a giden otobüse para kaptırmamak için 7-8 dakika yürüyerek Nice St.Augustin tren istasyonuna gelip, 5,3 €ya tren biletimizi alıp 35 dakikada Cannes’a geldik. Hava sıcak ve nemliydi, şaşırtıcı bir şekilde 50€ ya bulduğumuz Etap oteline yerleşip kendimizi dışarıya attık.
70bin nüfuslu Cannes, sıcaklığıyla, denizi ve kalesiyle lüks bir Alanya gibiydi. Tahminizden çok daha küçük olan Cannes’da 1 gece konaklamak yerine, gün içinde geçmek daha mantıklıymış ama planlarımızı önceden yaptığımızdan dolayı cayamadık.
Önce Rue d’Antibes adlı lüks mağazaların olduğu caddede bir tur atıp deniz kıyısına geldik
Meşhur film festivali binası ve meşhur, ünlü olmak için üstsüz poz veren kızların güneşlindiği plajı gözlerimizle gördük, festival bir önceki hafta olduğundan meşhur olmaya çalışan kimse yoktu :) 








Güney Fransada daha sonra birkaç yerde daha gördüğümüz, bocce oynayan yaşlı genç, kadın erkekler bizi en çok gülümseten şeydi

Buradan önce marinaya ki çok lüks arabalar ve yatlar vardı, marinadan da kaleye çıktık. Kale yolu dik ama ulaşılan manzara güzeldi. 





Kalenin arkasından şehre doğru indik ve dar sokaklardan geçtik.
Eğer güney Fransada 3,5 – 7 arası acıkırsanız, kendinizi sandviç yerken bulabilirsiniz :) evet siesta zamanı mutfaklar kapalı. Sabah kahvaltısı ile durduğumuzdan acıkmıştık ama biraz geç kalmıştık. Sandviçler genelde 4€ civarında ve güney Fransa yemek için pahalı bir yer. İstediğimiz sandviçi de bulamayınca, otele doğru bir market bulup sıcak baget ekmeği ile birlikte brie-edam peynirlerimizin yanında meyveli yoğurt ile güzel bir yemek yedik. Bu yemeğin öğle yemeği olduğunu düşünüyorduk ama akşam 8 gibi bastıran günün yorgunluğuna karşı koyamadık, tekrar dışarı çıkmadan TV de Roland Garos tenis maçı izleyip uyuduk.
Ertesi gün hedefimiz Nice’e ulaşmaktı ve 6€ ile 45 dakika süren trene binebilirdik. Trenden başka sadece 1€ ya 200 numaralı otobüse binmeyi tercih ettik. Günlerden pazardı ve yollar boştu, normalde 1,5 saat ve daha fazla süren bu otobüs yolculuğu, Pazar sabahı 1 saatten biraz fazla sürmüştü ve Antibes ve diğer ufak şehirlerden geçerek bize bir tur gibi gelmişti.

14 Haziran 2012 Perşembe

Reggio Di Calabria, Italya, Mayıs 2012

Çizmenin ucu, Sicilyanın karşısı. Bergamotu ile ünlü (limoncelloya benzeyen bergamino ve bergamotlu dondurmasını çok beğendik) Reggio Di Calabriaya bir iş seyahati için gitmiş, gitmişken bu küçük şehri gezmiştik. İnsanları sıcakkanlı, tipik Akdenizli, Camagna cafede sohbet ettigimiz garson Angela dan, kuzeylileri sevmediklerini öğrendik, yemeyi seviyorlar, porsiyonlar büyük ve yardımcılar. Aslında Calabria, mafya şehri sayılabilir, yolda yürürken hiç bir lokantayı farkedemiyorsunuz çünkü mafya, masa başına haraç kesiyor, bilen birisi olmadan bir yer bulmak zor. Kullanılan malzemeler dondurulmuş olmadığından çok lezzetli, bir gün balık diğer gün et yedik, mezeler olsun ana yemekler olsun harikaydı.
İtalyanın yürümesi en zevkli sahil kordonu burada, "lungo mare" deniliyor ve Sicilyaya bakarak yürüyebiliyorsunuz. Tabi elinizde Italyan dondurması ile.
Zaten sahilden gidip ana cadde olan bir üst caddeden geri dönerek şehri gezmeyi bitirebilirsiniz.
Reggio di Calabria'ya Sicilya Messinadan feribotlar var, araba ile geçmeniz gerekirse farklı feribotlar buranın 20 km kuzeyine, Villa San Giovanniye geliyor. Calabriadan Napoliye trenle ulaşım 4-5 saat ve 39 €
Şehirden ve yemeklerden fotograflar ise şöyle:













17 Mayıs 2012 Perşembe

Napoli, Mayis, 2012

Bella Napoli diyorlardi, Napoliyi gorup italyanca bilmeyen, bellanin anlamini "pis" zannedebilir, "bella"ligi gormek icin biraz zaman gerekli.
Napoli ikiye ayrilir, asagi Napoli yukari Napoli, deniz seviyesinde olan kısım yani asagi Napoli, eski sehir ve genelde yurtdisinda dar sokaklar sehre guzellik katarken, Napolide ayni dar sokaklar sehre korku katiyor. Haritada belirledigim "ana yol"u gorunce kendimizi Tarlabasinda zannettik. gunes gormeyen evler, Napolideki hirsizlik-kapkactan dolayi uzerimize uzerimize geldi.
Napoliye gelirken kendimizi saglama almistik, fotograf makinemizi getirmemis, pasaport-kredi karti ve nakit paramizi, askerlik cuzdanimin icinde, boynumda tasidim ama biraz abarttigimi dusunuyorum. bircok turistte SLR kamera vardi, yine de kendimizi saglama aldik.
Su anda nerdeyse hicbirsey hatirlamadigim Italyanca kursuna giderken, hocamiz, Napolide arabalara kasko yapmiyorlar, her arabada bir cizik-vuruk gorursunuz dediginde "her" lafinin abartili oldugundan emindim ta ki Napolide yuruyene kadar. Gercekten her arabada, %100, ya bir cizik, ya bir vuruk, ya kirik cam, illaki bir sorun vardi.
Napoliye guney Italyadan, Reggio di Calabriadan, trenle 29€ ya geldik ve tren istasyonun yakinindaki Mercure otelde 54€ ya kaldik. ucuzdu fakat cevre hic tekin gozukmuyordu.
Once 100 yildan beri pizza yapan De Micheleyi bulup ogle yemegimizi yedik. Önünde cok sira vardi ve bunun oturma sirasi oldugunu ogrenince rahatladim, take away diyerek fırın önünde yerimi aldım. Pizzeria, 2 çeşit pizza üretiyor, margherita (domates sos - mozarella) ve marinara (domates sos-kekik-sarimsak) Italyada DOP standartı var, Italyada üretilen bir ürünün en iyi orada üretildiğini gösteren bu standart pizza için Napoliye verilmiş ve margherita pizza Napolide bulunan bir çeşit.


Italya'da bir çok defa bulunduk ve pizza yedik ama böylesini yememiştim, kutu içinde pek şık gözükmüyor ama tadını nasıl tarif edeceğim bilemiyorum. Bir kere hamuru farklıydı, domates sos ve mozarella zaten mükemmeldi. Bunun üzerine herhalde 1-2 ay pizza yemem diye düşünüyorum :)

Pizzeria De Michelenin önünden sağlı sollu kiliselerin olduğu, benim ana cadde sandığım ama 4 kişinin yanyana yürüyebildiği yollardan, ilerledik. Duomo sokağı genişti çok şükür ve biraz rahatladık.


Hedefimizde sahil kenarındaki Castle Nuovo'ya gelmekti. Diğer kiliseleri, hediyelik eşya satanları geçtik.








ve "yeni kale" ye geldik.



Hendeği olsun, surları olsun kendimizi ortaçağda hissettik. Finüküler ile yukarıya çıkmadan önce, Milanodaki Vitoria Emanuel galerisinin bir benzerini gördük.
Buradan yukarı Napoli'ye gidecek olan toplam 4 durağı olan finükülere binip, yukarıya geldik. ilk durağımız şehri tepeden gören bir başka kale Castle Sant'Elmo ydu.
Çok yukarda gözüküyordu girmesek mi diye düşünürken görevli italyan amca "free, free" diye bağırdı, elimdeki poşeti girişe bırakabileceğimi söyledi ve kendimizi kalenin dik yokuşunda bulduk ama iyiki gelmişiz çünkü Napoli'nin yemekleri haricinde en güzel yeri burasıydı.






Aşağıda Napoli kenti, önümüzde Amalfi sahili, ileride Vezüv yanardağı ile manzaramız 360 derece ve muhteşemdi. Kendimize LP den hedeflediğimiz restaurantı ararken birdenbire farklı bir ortamda kendimizi bulduk. Sanki Pariste yürüyorduk, sokak müzisyenleri, eğlenceler, aşağıdan daha modern insanlar ile kafamda 2 farklı Napoli imajı oluşturan yerdeydik. ViaScarletti bu yüzden gezilebilecek bir sokak olarak aklımızda kaldı.

Aradığımız restaurantı bulduk ama içerde bir telaş vardı, sanırım bir organizasyon için hazırlık yapıyorlardı, açıkmısınız dedim, anlamadığım bir cevap aldım ve giremedik. o an için üzülmüştük ve otel çevresinde yemeye karar vermiştik ki "Gorizia dal 1916" yazısını görene kadar. 1916 dan beri açık olan bir restaurant kötü olmaz diye düşündük ve girdik, iyi ki de gelmişiz, Scarletti caddesinden sağa, finükülere yürürken sağda yer alan bu restaurantta bir deniz mahsullü risott, bir de gnochhi söyledik. yine domates soslu ve mozarellalı olan gnochhi bu kadar mı güzel olur, deniz mahsullü risotta da ayrı bir güzellikti.



Sırf yemekler için Napoli'ye tekrar gelinebilir.
Napoli insanı belki güney insanı biraz daha farklı kuzeyden, Napoli daha Türkiye gibi, yerlere tükürenler, çöplerin toplanmaması, kız arkadaşına tren beklerken, "tutmasaydım düşüyordun" şakası yapanlar ve bu şakaya gülenler var.
Eğer tekrar gelirsem bu sefer Pompeiye ve Capri adasına da giderim.