15 Kasım 2010 Pazartesi

Karadeniz Turu 2009, Bölüm 3 Erzurum, Erzincan

Artvin molası sonrası Erzurum yoluna çıktık, aslında 230 km. olan bu yol sadece dağlardan oluşuyordu. Çoruh nehri kıyıları olmasa sıkıntıdan patlayabilirdik.


Como gölünü andıran doğal yapısı ile göze hoş geliyordu. dağ kenarlarından, 2 otobüsün yanyana geçmesini anlayamadığım yollarda 5 saat gecirerek Erzuruma gece 9'da vardık.
Erzurum havasını, gece otelde üşüyerek anladık.
Sabah, kahvaltı sonrası Erzurum camileri, çifte minare, Erzurum kalesi çıktık. Ulu cami yi gezdik. Kongre Binası, Atatürk evi, Yakutiye medresesi, Lalapaşa cami ve Erzurum evlerine gittik.








Osmanlı ve Saltuklulardan kalma yapılar çok etkileyciydi. Halkı çok kapalı, burkalı kadınlar bile gördük ve şehir merkezinde dolaşan isanların %90 ı erkek. Turumuzdaki 60 yaşındaki teyzelerimizden biri kolsuz giymişti, laf bile atmışlar. Neyse moralimizi bozmayarak cağ kebap yemeye gittik. 1 şiş 4 liraydı ve ben tek başıma 6-7 tane yiyebilirdim. Pahalı geldi, Anadoluda daha ucuz bekliyorduk yemekleri.

Ayrıca Erzurum evlerinde soğumuş çaya 4 lira vermekte şaşırttı bizi. Erzurum oltu taşları satılan dükkanlardan alışveriş te yapıldı tabi.
Akşam turumuzun bir böümü eğlenceye gitti biz de konakladığımız Otelcilik okulundan merkeze doğru yürüyüş yaptık. Yol üzerinde gündüz dözümüze kestirdiğimiz bir kebapçıya girdik. Gün içindeki ekstra harcamalarımızın intikamını bugün aldık, gayet lezzetli ve büyük bir pide 3,5 liraydı. Lahmacunu, pidesi, künefesi, içeceği derken 6 kişi 31 lira hesap ödedik. Karnımız tok olarak uyuduk.


Sabah kahvaltı sonrası Erzincana doğru yeni rehberimizle yola çıktık. Yol üzerindeki Nene hatun Kervansarayı ve türbesini gezip Ekşisu mineral su tesislerini gezdik. çeşmelerden akan maden suyunu şişeledik.

Erzincan'ın kuşbakışı manzarasını gördüğümüz Esentepede güveçte kaşarlı alabalık yedik.
Erzincan çok daha modern geldi bize. Bakırcılar çarşısını gezip merkeze 30 km. uzaklıktaki doğa harikası Girlevik Şelalerine geldik.

Mollaköydeki balıklı suyu ziyaret edip, Terzibaba türbesini gezdik. Son gecemizde bir yerde konaklamadan otobüste uyuyup Safranbolu'ya doğru yola çıktık.

4 Kasım 2010 Perşembe

Karadeniz Turu 2009, Bölüm 2 Trabzon, Rize

Giresun'u kuşbakışı gördükten sonra şehir içinden geçtik. Artık karnımız acıkmıştı ve Trabzona'a giderken yol üzerindeki Akçaabat'a Nihat Ustanın meşhur köftesini, yanında piyaz, ayran ve Laz Böreği tatlısına 14 lira ödeyerek yedik.
Yemek sonrası Trabzona geldik. 230bin nüfuslu şehirde önce Ayasofya kilisesini gezip, yan taraftaki gümüşçülerden alışveriş yaptık.

Trabzon'da gün batımını seyretmek üzere Boztepe'ye (Ordu'dan sonraki 2. Boztepe) gelirken Atatürk evine de uğradık. Çok güzel bir park içinde ve çok güzel bir ev. Her ayrıntı saklanmış. Kalorifer petekleri arasında yemeği sıcak tutmayı sağlayan bir tencerenin girebileceği boşluk çok enteresandı mesela.


Ertesi sabah kahvaltı sonrası eski adıyla Rus yeni adıyla Avrasya Pazarını gezip bu geziye katılmamızın ana sebebi olan Sümela Manastırına doğru yola çıktık. Yolumuz uzundu ama gerçek Karadeniz buradan itibaren başladı, yeşilin her tonu, dereler, şelaleler, doğal güzellik. Bakmaya doyamadık. Otobüs ile belli bir yere kadar geldik ve minibüslerle Sümelaya daha da yaklaştık.








Sümela'dan aşağıya yürüyerek, ağaçlar arasında indik.
Bundan sonraki durağımız Uzungöldü. Rize yolundan yağmurlu bir havada Uzungöl'e geldik. Önce lokantaya oturup tereyağında alabalık yedik. Genelde balık sevip alabalık sevmeyen birisiyim ama bu tereyağındaki alabalık inanılmaz lezzetliydi. Yemek sonrası göl çevresinde bir tur attık.



Dönüşümüz Rize'ye doğruydu. Önce Rize Özçay fabrikasına gidip çay hakkında bilgi alıp çay alıp sonra Rize bezi atölyesine gidip alışverişimizi yaptık. Günümüz çok çok güzel geçmişti. Rize öğretmen evindeki kötü gece bile bu güzelliği silemedi :)

25 Haziran sabahı yeni (Rizeli) rehberimizle Ayder yaylasına çıktık. Daha yüksek yaylalara çıkanların dediğine göre Ayder çok sıradan ve turistik bir yayla ama buna rağemen Ayder'de aylarca kalabileceğimizi hissettik :)
Sanırım fotoğraflar ne demek istediğimi daha güzel anlatacak.






Maalesef aylarca değil sadece 1,5 saat burada kalıp, Muhlama yiyip Ayder'den aşağı, Fırtına vadisine ilerledik.


Burada küçük bir mola verip, tipik Osmanlı köprüsünü gördük, çay bitkisini tarlada dokunup Of, Borçka üzerinden Artvin'e geldik. 24bin nüfuslu Artvinin şehir merkezi dağ yamacına kurulmuş hiçbir güzelliği olmayan (veya bize gösterilmeyen) bir şehir. Sadece Artvin otogarında yiyecek-içecek birşeyler aldık ve çok katlı apartmana benzeyen bu şehirden Erzurum yoluna çıktık.