25 Mayıs 2010 Salı

Konya, 2010

Sıcağı sıcağına Pazar gecesi döndüğümüz 1 günlük Konya hakkındaki notlarımı paylaşmak istiyorum.
Mayıs ayının 2. perşembesi Pegasus'un %50 indirimli kampanyasından 1 kişi gidiş geliş 55 liralık bileti almıştık.
Cumartesi 19:15 uçağı zamanında kalktı ve 20:20 de havaalanına indik, 21:15 te kalacağımız öğretmen evine yerleştik. Karnımız açtı ve hemen etli ekmek arayışına girdik. Merkezi tam bilmediğimizden stadyum çevresinde tur atarken bir restaurant sanki tam kapanmak üzereyken içeri girince "kapanmıyoruz" gibi davrandilar ve siparişimizi verdik. 1er porsiyon etli ekmek, ayran ve kola siparişi verdik ama acılı ezme-salata-yeşillik te geldi önümüze, 15 dakikada süpürüp 13 TL ödeyerek öğretmenevine geri döndük, dönüş yolunda sodamızı içtik ve eşim uykuya dalarken ben de şampiyonlar ligi final maçının 2. yarısını izledim.
Sabah 60 liralik oda fiyatının içinde olan kahvaltımızı yapıp ilk durağımız Atatürk Evi'ne girdik.

Atatürk'ün bu gülen fotosu ve oyun masasını ilk defa gördüm.Fotolar parladı ama idare edin lütfen :)

Konya'da doğan iş yerinde oda arkadaşım Gökhan da eşi ve oğluyla Konya'daydı ve Konyayı bildiğinden bizim rehberimiz oldu. Hep beraber önce Mevlanaya geldik. Sabah 10:30 olmasına rağmen kalabalıktı.içeride fotoğraf çekmeyi flaşsız olarak bile yasaklamışlar. Görevliler Türklere "fotoğraf yasak duanızı edin ilerleyin" derken yabancılara "madam no fotoğrafi" diyorlardı. İçeride olmasa da bahçesinde fotoraflar çektik.

Mevlana müzesinin çıkışındaki hediyelik eşya dükkanı biraz pahalıydı o yüzden dışardaki seyyar satıcıdan küçük hediyelerimizi aldık ve Alaaddin tepesine ilerledik. Selçukluların başkentliğini yapmış Konya'da bir çok yerde bu hissediliyor.
Parkta bir kahve molası vermişken Gökhan ile bir de tavla oynadık.
Fotoğrafta beni mars yapıyordu ama maç benim zaferimle sonuçlandı. :)

Tepeden aşağı inip Selçuklulardan kalma ağaç ve taş eserler müzesine girdik.

Şehir merkezinde de birkaç fotoğraf çektik.
Karnımız acıkmıştı ve kendimizi Şifa Lokantasına attık. Tabi ki yine etli ekmek ve tandır yedik.
Karnımızı doyurduktan sonra önce Şems Tebrizi türbesine ardından da Karatay müzesine gittik. Karatay adlı Selçuklu devlet adamından adını alan müze çini eserleri barındırıyordu.
Müze Kartımız çok işe yaradı Konya'da. Buradan çıkıp Arkeoloji müzesine gittik. Romalılar, Selçuklular dan ziyade dünyanın bilinen en eski yerleşim yeri olan Çatalhöyük ten de kalıntılar vardı. Milattan önce 6250li yıllara dayanan şehirden parçalar gördük.

Müze turumuzu tamamlamıştık ve Konya'nın daha lüks yerleşim yeri Merama gittik. Sonradan yapılan su kanalı yanındaki çay bahçeler ile Meramı çok beğendik. Çayımızı içip tatlımızı yedik.

Meram ile beraber Konya'nın tüm önemli yerlerini gezmiştik. Buradan şehir merkezinde birkaç tur daha attık ve Zafer denilen meydana geldiğimizde meydanda büyük kalabalık vardı. Pazar günü Konya-Altay Turkcell süper lige yükselme maçından dolayı şehire dev ekran kurmuşlardı. Dünya kupası sırasında Almanya'da gördüğüm atmosferi tekrar hissettim.
Bu gökkuşağı altında Konyaspor maç sonunda Süper Lige geri döndü ve uçağımız havalandığında kutlama sırasında atılan havai fişekleri ilk defa yukarıdan görme şansı elde ettik :)

Konya tipik bir Anadolu şehri diyebiliriz ama farklılıkları da var. Yoğun bisiklet kullanımı, 3-4 şeritli bağlantı yolları ve tramvayı ile de Avrupa şehrini de andırıyor.

Yapılacak bir Kapadokya turuna Konya'da eklenebilir.

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Bursa, 2009

Bir 29 Ekim tatilinin perşembe gününe gelmesi, cuma günü izin almayı gerektirir, 2009 yılının 29 Ekimi de bu şekildeydi ve o gün feribot biletlerini alarak Emre-Eda çifti ile Bursaya geldik.
Gönlüferah otelde yerimizi ayırtmıştık, önce otelimizi bulup yerleştik ve yolun verdiği yorgunluk ile ilk durağımız eski otogarın karşısındaki İskender kebapçı oldu.
Erkeklere 1,5 kızlara 1 porsiyon iskender söyledik, gerçekten lezzeti tarif edilemez, çok güzeldi ama 1 porsiyon fiyatı 18 lira olunca lezzet hafiften kursakta kalıyor. 1,5 yememize rağmen daha olsa yerdik ama devamını tatlı ile yaptık.

Dolu karnımızla, şehir merkezine gelip Ulu cami ve kapalıçarşıyı gezdik.

Meşhur Heykele gelip yanındaki yoldan Yeşil Camiye ilerledik,

Yeşil Camiye gelmeden önceki küçük meydanın sağ tarafında çok güzel evler vardı.

Sadece otelden merkeze dolmuş ile gelmiştik ve tüm şehri her ne kadar çok büyük olmasa da yürümüştük ama yılmadıkbir çay-kahve molası vererek Gençlik parkına kadar daha yürüdük.

Gençlik parkı gibi yeşil alanlar şehirleri daha çok güzelleştiriyor. Burada bir çay içip Bursa'da ikamet eden arkadaşım Erkan ve eşi ile buluştuk.
Karnımız yine acıkmıştı ve kendimizi Erkan'a bıraktık.Erkan bizi bir köfteciye götürdü. Alkol alıp bişeyler yeme isteğim vardı ama iyiki Köfteci Yusuf'a gelmişiz. Ben Tekirdağlı olmama rağmen Özcanlar ile yarışacak bir köfteci keşfettirdiği için Erkan'a buradan da teşekkür ederim :)
Üzerine yediğimiz kaymaklı ekmek kadayıfını söylemek istemedim ama dayanamadım :)

Ertesi gün sabah kahvaltıdan önce otelimizde özel hamamıza girdik, bir güzel rahatladık ve kahvaltımızı yapıp otelden ayrıldık.
Önce Karagöz- Hacivat heykelinde hatıra fotoğrafları çektirdik.

Oradan da Saltanat kapısından giriş yaparak Bursa surlarına girdik.

Sur çıkışında tekrar merkeze inerken farkettik ki Bursa'da her 10 adımda bir cami var :) Yeşil Bursa'da pazardan ekmek ve kestane almamak olmazdı. Pazar alışverişimizi yapıp kestane şekerini de aldıktan sonra dönüş yolumuzda Özdilek'in karşısında Köfteci Yusuf'un bir başka şubesine gelip 1 posta daha köfte ve kaymaklı ekmek kadayıfı yedik. Çok fazla reklam yaptım ama köfteler ve diğer tüm ürünler inanılmaz lezzetli ve çok hesaplı. Köfteler porsiyon hesabı değil, kilo ile sipariş alınıyır ve 1 kg. köfte 20lira. Yanımıza ekstra kaymak alıp Yalova feribotumuza geldik.

6 Mayıs 2010 Perşembe

Seyahat Özgürlüğü

Dünyanın en pahalı pasaportunu kullanan, vize almaya çalışırken bin türlü belge istenen, 1 belge eksik olduğunda refüze edilen bir ülkenin vatandaşları olarak biz de Seyahat Özgürlüğümüzü istiyoruz ve http://seyahatozgurlugu.blogspot.com/ a sonsuz desteklerimizi sunuyoruz.

4 Mayıs 2010 Salı

Berlin, 2010

Kopenhag'dan Berlin'e, Avrupa Birliği sayesindeki bu iç hatlar! yolculuğumuz 1 saat sürdü ve saat 3 te Berlin havaalanındaydık. Gece 02:50 uçağımıza tam 12 saat vardı ve bu koca şehri gezmek için bu vakit azdı ama Lonely Planet sayesinde 4 saatlik yürüyüş güzergahımız hazırdı ve ilk durağımıza otobüs ve tren kombinasyonu ile gelip yürüyüşümüze başladık.


İlk durağımız Postdamer Plaza civarındaki, eski Berlin duvarı kalıntılarıydı.

Lonely Planet gerçekten en belirgin noktaları kapsayan bir harita hazırlamıştı. Brandenburg kapısına yürürken Holocaust Memorial denilen, bir alandan geçtik.

Yolumuzun devamında ise Brandenburg kapısı vardı.

Hava yavaş yavaş kararmaya başladığından fotoğraf çekememe korkusu ile hızlı hareket ediyorduk o yüzden Brandeburg kapısının tadını çok çıkaramadan Reichstag'a (Alman Parlamentosu) geldik. Büyük binalar etkiliyor bizi, çok hoşumuza gitti Reichstag.
Nehrin çevresinde bir tur atarak Unter den Linden caddesine geldik. Sağlı sollu mağazalar ile Bağdat caddesinin daha genişi gibiydi.
Berlin sembolü ayı fotoğrafı çekmeden olmazdı tabi :)
Unter den Lindeni kesen Freidrich strasse de aynı şekildeydi, burda Lafayatte pasajı, modern Quartier 2005 ve 2006 binalarından geçerek yolumuza devam ettik.
Bu modern binaların arka caddesinde ise Konzert haus ve Alman-Fransız kiliseleri vardı.
Yolumuz tekrar nehirle kesiştiğinde Berliner Dom (Berlin kilisesi) nin eşsiz güzelliği bizi Berlinde en çok etkileyen zamandı.
Berliner Dom un solunda ise Berlin'in en önemli müzesi Pergamon museum vardı.
Hava kararmaya biz acıkmaya devam ediyorduk ama Lonely Planet turumuzun bitmesine az kalmıştı.
Son çektiğimiz 2 fotoğraf ise Nikolaikirsche ve Rotes Rathaus idi.
9 km. yi 3 saatte yürümüştük ve artık güzel bir yemek zamanı gelmişti.
Rotes Rathaus yakınında güzel gördüğümüz bir restorana girip schnitzel - sosis ve Alman birası menümüzü yiyip üzerine kahvemizi içerek kendimize geldik.
Havaalanına erken gitmek zorundaydık çünkü son otobüs 11deydi ve yavaş yavaş yürüyüp bir marketten (pazar günü bu saatlerde açık market bulma şansımız yok denecek kadar azdı ama bir tren istasyonunda açık gördüğümüz markete hemen atladık) sosis ve hanuta almak istiyorduk.
Amacımıza ulaşıp büyük Berlin'in küçük havaalanına geldik.
Sabah İstanbul'a indiğimizde direk işimize gittik ve o akşam 8 Mart dünya kadınlar günü dolayısıyla arkadaşlarımız ile dışarı çıkmaya söz vermiştik.
Cuma sabahından Pazartesi gecesine kadar yatakta uyuduğumuz sadece 1 gece vardı ama kendimizi iyi hissediyorduk.