7 Kasım 2014 Cuma

Atina, Kasim 2014



Lezzetli yemek, grafiti ve rüzgar. Kasım başındaki 2 günlük Atina gezimizin 3 ana maddesi.
İrem ile beraber yaptığımız ve yazıya geçiremediğim İtalya ve Bosna seyahatleri sonrası bu defa İrem’i anneme bırakıp 2 gecelik bir kaçamak yapıp, 1 saatlik uçuş ile Atina’ya geldik.
Havalimanından şehir merkezine gelmenin en rahat yolu metro. Tek kişilik 8, 2 kişilik 14 ve 3 kişilik 20 € seçenekleri ile toplu taşımanın özendirildiği bir sistem. 30 dakikada bir kalkan metro şehir merkezine 35-45 dakikada geliyor. 
Küçük çantamızı otele atıp merkeze, Syntagma’ya kadar yürüdük. Yürürken Atina’nın güzel cafelerinden birine sanırım en pahalısına kendimizi attık. Dışarda yazan Cappucino 2,7 € meğerse take away fiyatıymış, oturduğumuz için fiyat 5,5 € oldu. Ama kahvenin yanında yediğimiz panna cotta mükemmeldi. 


Buradan sonra kendimizi Planetarium’a attık. Özellikle ortaokul – lise talebeleri için önemli olan bu deney merkezine bayıldık ve İrem 10 yaşında olduğu zaman tekrar gelmeye karar verdik. 3 kattan oluşan deney alanları ile ses – görüntü ve dokunmaya dayalı bilgiler öğrenip deneyler yapabileceğiniz bu alana giriş 4€.
Planetarium un bir başka özelliği ise yarım küre şeklindeki sineması. Gözlüksüz 3D özellikli bu sinema salonunun perdesi 180 derece sağdan sola ve 90 derece yukarıya kadar bir alanı kaplayan küre. Belgeseller var tabi sadece ve fiyatı 6-8 € arasında değişiyor. Planetarium a gitmek için Sygrou Fix metro istasyonundan  B2-550-E2-E22 otobüslerine binip Onaseio durağında inmeniz yeterli. Bu arada Atina’da 24 saat geçerli toplu taşıma bilet fiyatı 4€. Tek bilet ise 1,2€
Havayı burada kararttıktan sonra, hali vakti yerinde olanların oturduğu, güney Atina’ya gidip yemeğimizi yemek üzere ΑΛΑΡΓΙΝΟ ΡΑΚΑΔΙΚΟ ya oturduk. Kesinlikle tavsiye ederim. Domates ve feta peynir soslu karides yedim, yine gitsem yine yerim :)


Ertesi gün, 2 Kasım Pazardı ve önce metro ile şimdinin sanayi bölgesi Pire’ye gittik. Pek fazla sanayi görmediğimiz gibi tam yaşanacak yer izlenimi verdi bize. Ada turu yapanlar için gemi kalkış noktası ama biz yat limanları arasından bir tur attık. Mandalina ağaçları arasında yürümek çok keyifliydi. 






Dönüşümüzü de Olympiakos stadının oradan tramvay ile yaptık. Atina’da Kasım – Mart arası her ayın ilk Pazar günü (yani bizim orada olduğumuz gün) Akropolis ve bazı yerlere giriş ücretsiz. Bu şekilde 12€ dan kurtulup Akropolis , ancient Agora, Roman Agora vs gezdik. 




Otelimize dönerken de Niktas 1967den beri salaş  lokantasına attık kendimizi, cacik (tzaziki) şiş (souvlaki) ve greek salad yiyip ev şarabımızı için kendimize geldik.


Atina’da bir çok kişi Türk olduğumu anladı, o kadar birbirimize benzememize rağmen ayırt etmelerine şaşırdım. Bazı kişilerde İspanyol sanıp gracias, ola gibi kelimeler kullandı :)
Son günümüz Pazartesiydi ve hesap hatası yaptık. Arkeoloji müzesini bugüne bırakmak hataydı, saat 1 de açılıyormuş Pazartesi günleri, o yüzden giremedik. 




Müzeye kısmen yakın Lofos Strefi tepesine çıkıp beyaz Atina’nın kuş bakışı fotoğraflarını çekip dönüş yemeğimizi yemek üzere Rozalia’ya geldik.
Karışık balık tabağı, ben uzo eşim beyaz şarap içip rahatlayıp evimize döndük.

Hep diyorlar Türkler Yunanlar aynı diye, gidip görüldüğü zaman daha iyi anlaşılıyor. Yolda kavga edenler, banka veznesinde çalışana bağıranlar, yemeklerin lezzeti (balık konusunda bizden tartışmasız üstünler tabi) ortak kelimeler, hakikaten benziyoruz.
İrem 10 yaşına gelsin de tekrar gidelim :)
Son olarak ta Atina sokaklarındaki güzel grafitileri ekliyorum...







15 Nisan 2014 Salı

Toledo, Kasım 2013 Ispanya



Cordoba’da otelimizde güzel bir kahvaltı edip kiralık arabamızla Madrid’e gitmeden önce, Toledo’ya uğradık. Çok fazla otopark parası ödediğimizden bu sefer şehrin girişinde bir sokağa park edip, merkeze doğru yukarı çıktık. Toledo’yu daha güzel diye düşünmüştüm ama Ronda’dan sonra çok etkilenmedik.


Katedralin ve belediye binasının olduğu meydandaki information dan aldığımız haritadaki kilise, müzeler ve meydanları gezip 2 saatte turumuzu bitirdik.




23 Ocak 2014 Perşembe

Cordoba, Ispanya, Kasım 2013



Granada’da Alhambra (Elhamra) Sarayını bitirip otelimize gelip eşyalarımızı alıp gecelik 18 € verdiğimiz otoparktan da arabamızı alıp Cordoba’ya doğru yola çıktık. Yolda yağmura yakalandık ama şehirlerde yağmur olmaması şansımızaydı. Bir gün önceki Granada otelinden hissettiğimiz rahatsızlık Cordoba’daki NH otelinde tam tersi bir hava yarattı. Irem için ekstra bir yatak olmasını istemiştim ve hem bunu ayarlayıp hem de duble oda vermişlerdi.
Kahvaltı bile yapamamıştık sabah ve otele geldiğimizde önce yemek yedik ve Cordoba merkezini gezmek üzere otelden ayrıldık.

Cordoba haritasında eski şehir merkezi sarı renkte boyanmış ve bizde burada yürüdük. Önce mandalina ağaçları arasından Alcazar’a, oradan köprüye ve Cordoba’nın en önemli eseri olan, camiiden kiliseye ve simdi müzeye çevrilen (Aya Sofyanın tersi diyebiliriz) La Mezquita yı ziyaret ettik. İçeri girmedik zira ücret 18€ idi. Ara sokaklarda turlayıp ısrarla krep üzerine dondurma koymayı reddeden krepçide dondurmasız krep yiyip otelimize döndük.








Yolda giderken mandalina ağaçlarından birinden kopardığımız mandalinayı yerken bir amca “no no no” dedi, ekşidir o hareketi yaptı. Bize İspanyolca-italyanca bilip bilmediğimizi sordu, biz de Türkçe-rusça-ingilizce biliyor musun dedik. 5 dilden birini tutturamadık ama hareketlerle anlaştık. O mandalinalar yenmez, sıkıp suyunu içeriz dedi, biz de evet limon gibi dedik, gülüştük.

8 Ocak 2014 Çarşamba

Granada, Ispanya, Kasim 2013



Bol yokuşlu dar sokaklı Arnavut kaldırımlı, karamsar Granada’ya hoşgeldiniz.
Kalınan otelin şehrin güzelliğine etkisi var ve biz Granada’da ucuz bir otelde kaldığımızdan şehri pek sevemedik. Aslında turumuzun sonunda gittiğimiz Alhambra’dan (Elhamra Sarayı) çok etkilendik ve beğendik ama şehrin kendisi çok etkilemedi.
2 yere uğradık Granada’da. İlki, büyük Gran Via caddesinden kalkan 31 nolu minibüsler ile ulaşılan ve Alhambra’yı karşıdan gören manzarası ve Nicolsa kilisesi ile Albaicin, diğeri de Alhambra’nın kendisi.



Biz yukarı giderken minibüse binmediğimiz için özellikle bebek arabasını ilerletmekte çok zorlandık ve yokuş yukarı gittiğimizden terledik ama dönüşte akıllandık ve önce minibüs ile Gran Via’ya gelip buradan da 30 no’lu minibüs ile Alhambra’ya.
Alhambra biletlerimizi 2 ay önceden almıştık ve kesinlikle böyle yapmanızı öneriyorum. Hem son dakikada yer kalmayabiliyor hem de bilet sırasında zaman kaybediyorsunuz. Bu biletin üzerinde bir saat var ve sadece o saat içinde Nasr palace a girme hakkınız var. Yani bu saat, Alhambra’ya girşi saat değil, Nasr Palace a giriş saati. Bilet fiyatı ise 14,3 €