16 Mart 2011 Çarşamba

Gaziantep


Pegasus ile Gaziantep gidiş Adana dönüş 52 liraya aldığımız biletlerimizin zamanı geldi ve Cumartesi sabahı 3:30 da kalkıp 4:30 Kozyatağı Havaş ile Sabiha Gökçene geldik, sabah 6 daki Gaziantep uçuşumuz 75 dakika sürdü ve 7:30 gibi havalimanından çıkıp Gaziantep Havaşa (1 kişi 9 TL) binmiştik.
Yardımsever Havaş şöförü her yabancıya gidecekleri yeri tarif etti, biz de Hürriyet caddesinde inip Sırtçantalılardan bir arkadaşımızın tavsiyesi ile Katmerci Abdo Ustayı aradık ve bulduk.
Abdo Usta biz yabancıyız, ağır gelir diye yarımşar porsiyon katmer verdi bize ama Ustaya kendimi ispatlamak için geri kalanları da bir güzel yedim. Katmer porsiyonu 5 TL, bayanlara yarım porsiyon yeter, çay ise 50 kuruş, su tabiki ücretsiz. 


Abdo Ustadan çıkıp önce Bakırcılar çarşısı sonra da Kemikli bedesteni gezdik, 




kendimize bakırdan bir sosluk ve minik biber değirmeni alıp Gaziler caddesinden ki buralara Gaziantep çarşı diyebiliriz, yolun karşı tarafına Hasan Süzer Etnoğrafya müzesine geldik. Müze kart geçerli, yoksa giriş 3 TL olan bu eski Gaziantep evi avlusuyla (Antepliler avluya hayat diyorlarmış, şehir sıcak olduğundan evlerin ortasında kalan bu açık alanda bir çok işlerini yaptıklarından buraya hayat adı veriyorlarmış) odalarıyla, mahzeniyle tipik bir Antep yaşantısını biz sundu. 






Müzeden çıkıp içeri giremeden önce Kurtuluş camiini sorada Kendirli Kilisesini gezdik ve Atatürk kültür parkına indik. 






Camideki siyah beyaz uyumu bizi etkilerken Kilisenin üzerindeki kurşunlar ve bakımsızlığı bizi üzdü. Parktan ilerleyerek Kamil Ocak stadının yanından geçip Gaziantep müzesine geldik. 



Buraya Çingene Kızı adlı mozaiği görmek için gelmiştik ama tüm mozaikler birkaç gün sonra açılacak olan Zeugma müzesine götürülmüş. Biz de sadece Antep çevresindeki kazılardan çıkan eşya-iskelet vs görüp yolumuza devam ettik. Daha sonra araba ile yeni yapılan Zeugma müzesinin önünden geçtik, gerçekten çok farklı bir yapıydı. Burası eski Tekelin yerine (veya yanına) yapılmış. Gaziantep müzesinde de müze kart geçerli, yoksa giriş 3 TL, buradan kaleye yürüdük. Antep kalesindeki düşüncemiz kaleye çıkıp açık havadan şehri görmekti, bu amaçla kaleye doğru, tunç heykellerin yanından ilerledik ve kaleye 1 TL vererek girdik. Üstü kapalı yol üzerinde Antepin kurtuluşu heykellerle ve kabartmalarla anlatılmış, bakarak ilerledik ama yolun sonunda bizi açık havaya, kalenin üzerine çıkaracak bir kapı yoktu, aynen geri döndük maalesef. 


Kaleden aşağı inerken sol tarafta dar bir sokağın içinde cam müzesi var, müze içine girmedik ama bahçesinde oturup menengiç hakvesinden içtik. Fıstık ağacına yerleştirilen kahve tohumları belli bir süre sonra toplanıyor ve kahve böyle oluşuyormuş, süt veya su ile yapılabilirmiş, biz sütlüsünü içtik ve beğendik, sütlü fıstık gibi birşeydi, hatta kendimize bir kavanoz aldık.
Arkadaşımız ile buluştuk ve artık acıkmıştık ta kendimizi İmam Çağdaşa attık. Lonely Planetin Gaziantep kısmında imam çağdaş baklavaları şöyle anlatılıyor. “Baklava hakkında Burhan Çağdaş ile konuşmak, futbol hakkında Zinedine Zidane ile konuşmaya benzer”
Alinazik, soğanlı kebap ve simit kebabı ayrıca lahmacun ve gavurdağı salata ve ayran siparişi verip yemeğimize başladık. Sarımsak ve patlıcanla aranızda bir problem yoksa alinazik yemeden sakın dönmeyin. 




Hayatımda yediğim en lezzetli yemeklerden biriydi. Aşçı fare Ratotuile animasyonunu seyredenler hatırlarlar, ünlü eleştirmen restorana geldiğinde faremizin yaptığı yemeği tattığında geçmişe dönüyor, kendinden geçiyor. Resmen o hale geldim. Yemek bitmesin istedim hatta yemekleri hızlı yiyen biri olmama rağmen 1,5 saate yakın oturmuşuz imam çağdaşta. Yemek sonrası iri fıstık taneli ve sıcağa yakın sofraya gelen havuç dilim baklavayı da yedim ve zevkin dorunlarındaydım. Bu arada kebaplarınm fiyatları 15-16 TL.
Rehber kitaplarda yazmayan Gaziantep Kent müzesine giremeden Adana otobüsümüzün saati gelmişti. 4 te Antep otogardan Adanaya doğru hareket ettik.

2 Mart 2011 Çarşamba

Heidelberg, Almanya, 2010

Bu seneki iş seyahatlerimin sayısı arttı ve aynı sene içinde 2. defa şirketimizin ana ofisinin bulunduğu, birçok Almana göre Almanyanın en güzel şehri olan Heidelberg'e geldim.
Heidelberg, Frankfurt havaalanından yaklaşık 80 km uzaklığında ve nüfusu 140bin.(bunun 30 bini öğrenci ve bilhassa eczacılık fakültesi Almanya'nın en iyisi diye kabul ediliyor)
Şşehri ikiye bölen Neckar nehri ve üzerindeki eski ve yeni köprüleri, kalesi, yemyeşil olmasından dolayı çok güzel ve sakin bir şehir.
Eğitimden fırsat bulduğunca şehri gezdim ve yurtdışından gelen meslektaşlarım ile beraber 1 saatlik mini bir rehberli tur yaptık.
Heidelbergin en meşhur caddesi olan Hauptstrasse, nehir ile kale arasında kalan ve yaklaşık 1,4 km.lik yürüyüş alanına sahip bir alışveriş caddesi.

Ana caddenin sağ ve sol taraflarındaki küçük sokaklarda çok hoş.
Hauptstrasse üzerinde çeşitli tarihi binalar var,
Caddenin sonuna doğru ise Marketplace denilen meydan ve şehrin en büyük ve önemli kilisesi var, ayrıca aşağıdaki son ev, zamanının zenginlerinden birinin evi


Kilisenin alt yolundan nehre giderken görülen tarihi köprü ve köprüden ve şehrin çeşitli noktalarından görülen kale ise belki de şehrin en etkileyici noktası.

Heidelberg ahalisi nehir kenarında yürümeyi ve yazın güneşlenmeyi seviyor,
Bu arada Almanya'ya gittiğimde en sevdiğim şey yemek yemek :) büyük porsiyonlar ve gidilen bara özel biralar bana mutluluk veriyor.
Bu restaurantlar içinde Kulturbrauerei ve Vetterbrauerei hem yemekleri hem biraları muhteşemdi gerçekten.
Bu Temmuz ayında Almanya'da olmamın bir güzelliği daha vardı, Alman arkadaşlarla beraber 2010 Güney Afrika Dünya Kupası yarı final Almanya-İspanya maçını beraber seyredicektik.
Maça ben de Fenerbahçe formam ile hazırdım.
Yaptığımız şehir turundan sonra maçı izleyeceğimiz depodan bozma, havuz ve plaj voleybolu olan bir tesise ama gelmeden önce karnım acıkmıştı ve buluşma yerinin girişinde bir bar gördüm, önünde sandalyeye oturan birkaç amca vardı. Manzara Türkiyeden tanıdıktı ve yanlarına gittiğimde türkçe konuştuklarını görünce içeride yemek olduğunu öğrendim, hemen bir sosis + pommes tabağı hazırlattım :)
Almancılar bilirler, pommes patates kızartması demek, hakkaten söylenişi daha kolay, Almanya'ya 1 kere giden annemin de 30 yıldan beri patates kızartmasına pommes deme sebebi bu olsa gerek :)

Mac atmosferi güzeldi, tramvaylarda Deutschland diye bağıran Almanya formalı gençler ile beraber geldiğimiz toplu alanda biralarımızı içtik ama sonuç Almanya için kötü oldu.
İspanya haketmişti ama maçı, Almanlar da bunu kabul ettiler
Bu kadar seyirci içinde tam önümde bir ispanyol kız oturuyordu ve kimse tek kelime laf etmedi.

Bu arada hemen tramvay ücretini de söyleyeyim, tam 2,2 Euro,
Aslında merkez yürüme mesafesinde ama 2-3 durak ta olsa kullanmak gerekti.

Bir Almanya klasiği olan Hanuta + sosis alışverişinden sonra Türkiye'ye döndüm.

ek:
Bu iş gezisinden 6 ay sonra eşimle beraber tekrar Heidelberge geldik, bu sefer kaleye de çıkma şansımız oldu. Kaleden de bir kaç fotograf eklemek istiyorum. Kale girişi 5 Euro ve içerisindeki eczacılık müzesi girişini de kapsıyor.










Tabi Vetter Brauerei de biramızı içmeden dönemezdik. Arkadaşımız Luis ile şerefe yaptık.