Zagreb’e
indiğimiz ilk gün, Ljubljana’ya gidip geldiğimizden (tek yön 140 km.) Zagreb’e
geri döndüğümüzde akşam 7 olmuştu ve ilk akşam ufak bir yürüyüş ile Vincek adlı
cafede İtalyan dondurması yiyip otelimize geri döndük.
Ertesi gün -tam
gün- Zagreb’i turladık.
Bizim yaptığımız şekilde gezmenizi öneririm çünkü
Zagreb’in üst bölgesine teleferik ile çıkmassanız, yokuş yukarı yürümek sizi
yorabilir, bu yüzden üst kısmı gezerken Vincek cafesinin hemen yanından
teleferiğe (5 Kuna) binip yukarı çıkmanızı öneririm.
Şehir manzarasını
fotoğrafladıktan sonra şeker çatılı kiliseye ilerlerken “kırık kalpler müzesi”
broken relationship müzesinin yanından geçip çevresinde bir tur attık ve Stone
Gate adlı açık hava kilisesinin içinden geçtik. Burası, Hırvatlar için kutsal
bir yer çünkü 1400 lü yıllardaki şehri yakan yangın, zamanında giriş kapısı
olan burasını da yakmış fakat Meryem ana ve oğlu tablosu – çizimi yangının
ortasından, hiçbir yara almadan kurtulmuş. Bu yüzden burası bir ibadethaneye
çevrilmiş ve her zaman dua edenler görebilirsiniz.
Atlı heykelin
yanında dinlenirken gerçek atlılar ve takımı yanımızdan geçti.
Buradan aşağı
inip büyük kiliseye doğru ilerlerken barlar sokağına girince kendimizi bir
barda bira içerken bulduk.
Kilise, dinamo
Zagreb store, açık Pazar derken ilk kısmı bitirip, aşağıya doğru yürüdük.
Burada daha çok
parklar vardı, ücretli olan botanik parka girmedik. Müzeler, tiyatro salonundan
geçip son durağımıza, yemek yemeye geldik.
Zagreb, Ljubljana’dan
daha eski, büyük ve daha tarihi bir şehirdi. Biraz Budapeşteyi andırır bir
havası vardı.
Balkanların her
yerini gezmek istiyoruz aslında ve en kuzeyden başladık buna, ileride
Saraybosna, Belgrad, Üsküp, Priştine, Ohrid, Dubrovnik planlarımız arasında.
Ayrıca bebeğimiz
ile yaptığımız ilk gezimizdi bu, kızım bizimle çok uyumluydu, beraber gezdik ve
gezerken bize pek zorluk çıkarmadı, sadece 2. Ve son gecemizde nöbetçi eczaneyi
bulup, fitil almam gerekti. Bu da aslında bize bir uyarıydı, her türlü yedek
ilacımızı yanımıza alacağız bundan sonra.