27 Nisan 2010 Salı

Roma, 2010

Rüya şehir.. Bu ikinci gelişim ama 10 defa daha giderim. Eşim ile beraber yaptığımız 2 tam günlük Roma gezimizde, daha sonra bir defa daha gelmek istediğimizden birkaç tarihi eseri pas geçsekte, bazı müzelere girmesekte, hava yağmurlu olsa da mükemmel 2 gün geçirdik.
3 ay önce blu-express havayolları Roma - Istanbul uçuşlarına başlayınca çok sevinip Emre-Eda çifti ile 23 Nisan tatili için biletlerimizi almıştık fakat bazı sorunlardan dolayı arkadaşlarımız geziyi ertelediler ama biz gitmeye kararlıydık.
Şehir merkezindeki otellerde az yer kaldığından ve pahalı olduğundan, şehrin biraz dışında ama Rebibbia (B hattının son durağı) metro istasyonuna çok yakın olan Hotel Metro Roma da 3 gecelik yerimizi ayırttık, kahvaltı dahil gecelik oda fiyatı 55 € gayet mantıklıydı, şehir içindeki hosteller bile bundan pahalıydı,
Blu-expres hava yollarına ise 1 kişi gidiş dönüş 140€ verdik.
Uçağımız 1 saat gecikmeyle gece 11 de Roma'ya indi ve ilk italyan süprizi ile karşılaştık.
Otelin bizim için ayarladığı taksi bizi beklemiyordu. Otel ile konuşup bilgi almaya çalışmamız bize 40 dakika kaybettirdi ve sonunda taksinin hiç gelmediğini öğrendik. Havaalanından bir taksiye atlayıp 39 km.lik yol için 58€ taksi parası ödedik.
Canımızı sıkmamıza gerek yoktu aslında çünkü Roma, tüm bu sorunları halledecekti.

Sabah 8 de kalkıp, 2 etimek, 1 kruvasan, 1 tereyağı, 1 nutella ve 1 reçelden oluşan kahvaltımızı yapıp, metro ile Kolezyum'a geldik.
Roma'nın kuruluş günü 21 Nisan olduğundan o hafta bir çok müze girişi ücretsizdi, bunu bilmeden tatilimizi ayarlamıştık ve eğer Roma'ya gidecekseniz bu tarihi seçebilirsiniz. 9 € luk Kolezyum'a para ödemeden girmek Kolezyum'u daha da güzelleştirmişti :)
Kolezyum'dan ayrılıp Vittoriano'ya doğru yağmur eşliğinde yürürken tarihi kapıyı ve eski Roma'lı zenginlerin yaşadığı Roman Forum'dan geçtik
 Vittoriano'ya vardığımızda haşmeti karşısında saygıyla eğildik.
Vittoriano'dan şehir manzarasıda çok güzeldi.
Daha sonra hemen arkadaki Capitolini müzesinin bahçesinde dolaştık. Müze, Kültür haftası kapsamında değildi.

Capitolinin arkasından Roman Forumu fotoğrafladık.
Capitolini ve Vittoriano arasında kalan Santa Maria in Aracoeli kilisesine çıkmak için bir sürü merdiven vardı ama eşimin gazıyla çıktık. İyi ki çıkmışız,

İlk günün yarısını doldurmuştuk. Capitolini müzesinin önünden aşağı doğru yürüyüp Tiber nehri kıyısına gelip Tiberina adasına geldik. Ada çok küçük, bir tarafında bir hastane, diğer tarafında bir kilise ve bir kaç ev ve dükkan var, meşhur Roma dondurmasından aldık. Yoğurtlu dondurmaları da var ve gayet güzel.
Tiber nehrinin, Prag ve Budapeştedeki Vltava ve Danube nehirleri gibi güzel bir havası yok, genellikle nehir kıyısı yüksek duvarlar ile çevrili olduğundan, kafe vs. olmadığından çok güzel değil ama üzerindeki köprüleri bizi etkiledi.
Tiberina adasından sonra karşı tarafa geçir Trastevere'ye geldik. Karnımız inanılmaz aç değildi ama 5€ ya pizza ve makarna görünce bir restorana oturduk. Ev yapımı şaraptanda nasıl gaza geldiysek 1 litre aldık 8€ ya ama bitiremedik. Tabi ki o şarabı yere dökemezdim, 50 cl.lik pet şişemize şarabı doldurup akşam otelde kaldığım yerden devam etmeye karar verdim :)
Trastevere'nin güzel sokaklarından geçip tekrar karşı tarafa geçerek Piazza Navona'ya yürüdük.
Hala yağmur yağdığından istediğimiz fotoğrafları çekemesekte, Roma turumuzdan keyif alıyorduk.
Sonraki duraklarımız Ayasofya yapılana kadar dünyanın en büyük yapısı olan Phanteon ve 26 metreye 20 metrelik büyüklüğü ile Aşk Çeşmesi (Fontana di Trevi) idi.
Paramızı çeşmeye attık tabi ki :) Daha önceki gelişimde attığım paranın karşılığı olarak eşimle evlenmiştim ve kural gereği çeşmeyi tekrar ziyaret etmeliydim. Bazılarına göre de çeşmeye atılan para tekrar Roma'ya gelinmesini sağlıyor :) Umarım attığımızın paranın sonucu olarak tekrar geliriz Roma'ya.
Adını İspanya konsolsluğundan alan İspanyol merdivenlerine doğru ilerledik.
Merdivenleri tırmanıp bir başka kiliseye girdik. Genelde kiliseleri dinlenme yeri olarak kullanıyorduk :)
Piazza Del Popolo'ya yukardan gelmiştik, Meydan'ın ve şehrin güzel manzarasını hemen arkasındaki Borghese ormanından (Villa Borghese) çektik. Yağmur yağmasaydı ormanın içine doğru gidecektik ama yağmur bunu engelledi.

Meydandaki ikiz kiliselerin ve Dan Brown'un Melekler ve Şeytanlar (Angels and Daemons) kitabındaki ilk cinayetin işlendiği kilseyi gezdik.
İlk günümüzün sonunda her zamanki gibi yorulsakta yağmurdan ıslansakta çok güzeldi. Erkenden uyuyup sabah önce Republica meydanına gidip bir başka kiliseye girdik.
Metroya atlayıp Ottaviano durağında inip Vatikan'a geldik. Müzeye girmeyip uzuuun sıraya fotoğraf çekiyor ayağı yapıp kaynak yaparak tepeye çıktık. Dışardaki sıra akıcıydı ama içeri girdikten sonra bilet almak için 30 dakika bekledik. 2 tip bilet var, 7 € luk bilet ile önce asansöre biniliyor ve sonrasında 320 merdiven çıkılıyor. 5 € luk bilet ise asansör kullanılmadan hep merdiven çıkılıyor, asansöre kadar 200 merdiven olduğundan biz 5 lik biletten aldık, zaten ilk 200 merdivenin daha geniş ve çıkması rahat, 320 merdivenin son 100 - 150 tanesi ise insanı yoruyor gerçekten,
Neticede şu manzara için değerdi sanırım.

Aşağı inerken küçük hediyelerimizi alıp St. Pietro Basilicasına girdik,
Her tarafından ihtişam akan basilica'da diğer Roma yapıları gibi bizi etkiledi.
Açık havaya çıktığımızda St.Pietro meydanınında fotoğraf çektirip Castle Santgelo'ya yürüdük.
İkili çıkılan tatillerde çift fotosu çektirmek biraz zor oluyor ve burası İtalya olduğundan kime güveneceğimizi bilemiyorduk. Bizim gibi elinde fotoğraf makinesi ile gezen kişiler bulup onlara çektirdik fotoğraflarımızı.
Santgelo da bedavaydı ve bizce Roma'nın tam ortasında olan bu tarihi binanın terasından çekilen fotoğraflar en güzeliydi.
Amacımız, Vatikan'ın üstünden tekrar Trastevereye inmek ve inerken haritamız üzerindeki diğer duraklara uğramaktı ama nehir kıyısından gidip kestirmeden çıkma planı, çıkmaz sokağa girmemizle suya düştü. Ama nehir kenarından yürümenin avantajlarını da kullandık.
Couchsurfingden mailleştiğimiz, bize yardımcı olan Alessandro ile 2 saatliğine olsa da buluşup bişeyler yiyip sohbet ettik. Alessandro basketbol hakemliği yapıyor ve ona bir Fenerbahçe Ülker tişörtü götürmeyi ihmal etmedim.
Alessandroyu beklerken, beklediğimiz meydanda bir klip çekiliyordu.
İhtiyacımız olan parmesan peyniri ve makarnayı alabilmek için market sorduk Alessandroya ve bize görmediğimiz birkaç yer gösterdi 20 dakika içinde, sonunda bizi bir metro durağındaki markete götürdü ve orada ayrıldık.
Santa Maria in Cosmedin adlı kilise kapalı olsa da efsaneye göre yalan söyleyen kişilerin kendini affettirmesi için, elini heykelin ağzına soktuğu meşhur heykeli de görmüş olduk.
Ayrıca at yarışlarının yapıldığı alanı ve Piramidi de fotoğrafladık.

Son gecemizde huzurlu bir uyku çekip İstanbul'a döndük.
Havaalanında cikolatalı ama aynı zamanda chile biberli dondurma vardı, meraktan aldık ve çok hoşumuza gitti.

Yaptığımı Roma turu için otelden aldığımız haritayı kullanarak 1. günü pembe, 2. günü sarı ile çizerek yürüdüğümüz yolları anlaşılır hale getirmeye çalıştım. Üşenmeden google earth te hesapladım, ilk günkü pembe yol 8 km. 2. günkü sarı yol ise, San Pietrodaki 500 kusur merdiven hariç 5,5 km.
bir not, 2. günkü yolun Tiber üzerindeki son köprüden sonrasını araba ile yaptık.



Tekrar gelmeyi düşünüyoruz...
bir Lost cümlesinin uyarlamasıyla yazımı bitireyim.
Roma'nın bizimle işi bitmedi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder