29 Nisan 2010 Perşembe

Kopenhag, 2010

Havayolu sirketlerinin kampanyalarını takip etmek çok önemli. Örneğin Sunexpres her Cumartesi akşam 20:00 den Pazar saat 16:00 ya kadar yurtiçi 20 TL, yurtdışı 20€ luk biletler sunuyor, Pegasus her ayın 2. Perşembesi  belirlediği 5-6 nokta için %50 indirimli biletler açıklıyor. Yine böyle bir gün, Pegasus firması yurtdışı 20€ luk kampanya yaptığında arayışa başladım. Eşim çalışmaya yeni başladığından 1 sene boyunca izni yoktu ve eğer bir yere gideceksek, resmi tatiller veya hafta sonu olmalıydı. Cuma akşamı gidiş Pazar akşamı dönüş bilet ararken 5 Mart cuma akşamı için Kopenhag'a gidişin 20€ olduğunu gördüm ama dönüş 100€ dan fazlaydı. Hemen alternatif plan ararken şu kombinasyonu uygulamaya karar verdim. Istanbul - Kopenhag Cuma 23:00 te Pegasus ile 20€, Kopenhag - Berlin Pazar öğlen 1 de Easyjet ile 23€, Berlin Istanbul Pazarı Pazartesiye bağlayan gece yarısı 02:30 da Sun expres ile 52€, böylece 1 kişi 3 uçak için 95€ ya hafta sonunda 2 şehir görme fırsatını yaratacaktık. Yorgunluk had safhada olacağı kesindi ama gezmek istiyorsak bu tip küçük zorluklara katlanmalıydık.
Danimarka pahalı bir ülke olduğundan (otel fiyatlarından bu kolayca anlaşılyordu) kendimize Couchsurfingden bir arayışa girdik. Nitekim buldukta.
Uçağımız gece 2 de Kopenhag'a indi ama kalacağımız arkadaşın evine sabah 7 de gidecektik. Metro çalışmaya başlayana kadar 4 saat havaalanında beklemek düşündüğümzden zor geçti.Şunu öğrendik ki Kopenhag havaalanındaki koltuklar uyumak için elverişli değil :) Ben bi şekilde 1 saat uyuyabilsemde eşim daha zorlandı, Seven Elevenda olmasa hiç zaman geçmicekti neyse zorla sabahı ettik ve metromuza binerek kalacağımız eve gittik.
Kopenhag toplu taşıma sistemi hem karışık hem pahalı. 9 halkaya ve 95 bölgeye ayrılmış. Bulunduğunuzu yeri satır olarak, gideceğiniz yeri sütun olarak belirleyip kesişiminden kaç halka gideceğinizi belirliyorsunuz. Genelde havaalanından şehir içi 3 bölge. Biz de 3 bölge gidecektik ve bu tek yön yolculuk için kişi başı 8 TL verdik. Akbili mumla aradık :) Daha sonra 10 luk bilet alıp bir nebze kara geçtik.
Havaalanında 50 € yu Danish Kron a çevirdim ve 5€ ücret alındı. Durduğumuz yerde para harcamaya başlamıştık.
Geleceğimiz evi bulup ev sahibimiz Maria ile tanıştık. Maria hemşire ve hafta sonu çalışması gerektiğinden bizimle ilgilenemedi fakat gelir gelmez bize güvenip anahtarını verdi. İlk defa tanıdığı insanlara güvenmek Türkiye'de pek genel bir davranış olmamasından dolayı şaşırdık ama couchsurfing ruhu da bunu gerektiriyor. Maria'ya elma çayı ve lokum götürmüştük. O işe gitti biz çay içtik ve 2 saat dinlenip Kopenhag turumuza başladık.
Evin yakınındaki tren istasyonuna giderken yolların, kaldırımların hatta evlerin garajlarının bisiklet kaynaması bizi şaşırttı.
Hava beklenenden güzeldi, 7-8 derece gibiydi ve güneşte sıcak bile sayılırdı ama güneşin girmediği yerlerde eldiven ve şapkamızı kullandık.
Şehir merkezi küçük ve yürüyerek her yere gidilebilir. Daha uzun zamanı olanlar için Malmö'ye 20 dakikada bir tren var ve 30 dakikada ulaşıyor.
Merkezde yürüken, en etkileyici yapı Rundetaarn dedikleri Round Tower dı, genelde pahalı olduğundan korksakta, içeri giriş 3€ karşılığı olunca Rundetaarn'a girdik.

Rundetaarna çıkarken bir sergi vardı ve Istanbul'un eski fotoğraflarını sergiliyorlardı, içeri girip fotoğraflara bakıp hoşuna gittiği belli olan yaşlı bir Danimarkalı teyzeye ingilizce olarak "ben buradan geliyorum" dedim :) anladı mı bilmiyorum ama gülümsedi.
Tepeden Kopenhag fotoğraflarından sonra aşağı inip yolumuza devam ettik.

Kongens Have dedikleri park ve Rosenborg Slot adlı şato bizi en çok etkileyen yer oldu. Karda yürüme özlemimizi Kopenhagda giderdik.
Şimdiki güzergahımız Kopenhag'ın sembolü Little Mermaid idi.
Deniz üzerindeki bu deniz kızı heykeli dünyanın en çok fotoğraflanan bayanı diye geçiyor :)
 Tekrar şehir merkezine doğru yürürken bir görünüp bür kaybolan kubbeyi arıyorduk,
Sonunda Marmorkirken adlı bu kiliseyi bulduk
Merkezde yürümeye devam ettikçe acıkmaya başladık ama hedefimiz Carlsberg müzesini gezerken içeceğimiz biralar eşliğinde karnımızı doyurmaktı.

Kanallar, ev ve tekne manzarasına uzun bir süre baktık. Deniz, şehir içine doğru girdiğinden çeşitli köprülerle karayı birleştirmişler, karşı tarafa geçtik.
 Üstteki enteresan kilisenin adı Vor Frelers Kirke.
 Çok acıktığımızdan yol üzerindeki sosisçilerden 1 tane götürdük ama artık Carlsberg zamanı gemişti, trene atladık ve 15 dakika yürüyerek hedefimize ulaştık.
Müzede, bira oluşurken geçtiği evreler anlatılıyordu, ayrıca dünyanın en büyük açılmamış şişe-kutu bira koleksiyonu vardı.
Müze turumuz bitince 8€ vererek aldığımız biletler sayesinde 2şer bira içme hakkımız vardı.
Karnımız çok açtı ve maalesef restoranın bu saatte kapandığını öğrenince yıkıldık. Aç karnına da olsa 2şer biramızı içtik. Jacobsen Dark Lager birasına bayıldık. Çek Bud Weiser ile kapışacak güzellikteydi.
Trene atlayıp şehir merkezine geldik ve amacımız burada ucuz olan havyar ve sosis almaktı. Sabah gördüğümüz bir marketi hedef olarak seçmiştik. Saat 5i 5 geçe markete geldik ama kapıdaki görevli içeriye almıyordu, meğerse 5te market kapanıyormuş. Çevrede 2 market daha bulduk ve onlarda kapalıydı. Zaten açtık ve marketlerin kapanması iyice moralimizi bozdu. Yapacak bişey olmayınca trene atlayıp kaldığımız evin yakınlarında market veya restoran bulmayı umarak ev yakınlarına geldik. Burada 2-3 tane arap marketi vardı ve açıktı, içinde bildiğimiz Türk markalarını da görünce sevindik ama bu sevinç çok kısa sürdü çünkü marketlerde kredi kartı geçmiyordu, ben çevrede banka aradım, bulamadım ve elimizde kalan bozukluklar ile sıcak suya konunca pişen makarnalardan almak zorunda kaldık. Evimize girerek makarnalarımızı yedik ve önceki gece uyumadığımızdan dolayı 8de kendimizi yatağa attık ve deliksiz bir uyku çektik.
Ertesi sabah kalktığımızda ev sahibimizin gece geldiğini ve sabah çıktığını duymadığımızı anladık. Teşekkür notumuzun üzerine anahtarları bırakarak evden ayrıldık ve bir gün önce gidemediğimiz son duraklarımıza geldik.
Ana tren istasyonu yanındaki meşhur Tivoli parkı Mart sonuna kadar kapalı olduğundan kapısının fotoğrafını çekmekle yetindik.
Tabiki dün giremediğimiz markete bu sabah girerek havyarımızı aldık :) ekmek, salam ve peynir de alarak sandviçlerimizi yapıp Berlin'e gitmek üzere 1 gece önce uyuyamadığımız Kopenhag havaalanına, uykumuzu tam almış olarak geldik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder