25 Mart 2010 Perşembe

Orta Avrupa, 2009, Bölüm 1 Prag

Nisan 2009'da, en çok arzuladığımız Prag-Viyana-Budapeşte ek olarak Bratislava turumuzu gerçekleştirdik.
Yine 5 ay öncesinden şu anda batmış olan skyeurope firmasından 1 kişi gidiş geliş 76€ luk biletlerimizle gece geç vakit yola çıktık, Bratislavaya indiğimizde sabah 6'dıydı ve havaalanındaki Slovak polis bizi şaşırttı, ingilizce konuşurken birdenbire "nufus çüzdani" diyince afalladım ama aslında sormaya hakkı olmamasına rağmen iyi ki de yanımda taşıdığım TC kimliğimi kendisine gösterdim ve sınırdan geçtik.
Çalıştığım firmanın IT merkezi Çek Cumhuriyeti'nin Brno şehrinde ve oradan arkadaşım Petr, eşim ve beni Bratislava havaalanında karşıladı.
Sabah erken olduğundan ilk önce yolumuzun üzerinde, Petr'in eşi Blanka'nın anne-babasının evine geldik, Mikulcice adlı kasaba Slovakya sınırına yakın, küçük bir kasaba olmasına rağmen, bahçeli ve tek katlı evler, bisiklet yolları, çiçekli yollar ile çok şirin bir kasaba.

Gelir gelmez bizi ekmek - tuz ve slivovitz adlı erikten yapılan Moravia'ya özgü bir içki ile karşıladılar, burda adetmiş, sabah 7 olmasına rağmen hayır demedik :)
Yaptığımız güzel kahvaltıdan sonra bir de ev yapımı şarap içtik, buradaki birçok ev kendileri için şarap üretiyorlar.
Çok geç olmadan, çocuklarını anne-babasına bırakarak Petr'in arabasıyla Prag'a doğru yola çıktık.
Prag'da Blanka'nın çalıştığı firmaya ait olan 2 odalı güzel bir eve yerleştik ve Karlovy Vary'ye -Çek Cumhuriyeti'nin kaplıca merkezine- ilerledik. Karlovy Vary, Kralın banyosu diye biliniyor. Çeklerin meşhur kralı Karl, zamanında avlanırken şans eseri burayı bulmuş ve o zamandan beri kaplıca merkezi olarak kullanılıyor. Prag'dan sonra turizme en çok katkıyı yapan şehir burası.
Şehrin içinde birçok noktada çeşmeler var ve yukarda gördüğünüz nehir gerçekten demir renginde, çeşmelerden 28-36 derece arası sular akıyor ve içilebiliyor, tadı tuhaf olsa da sağlığa yararlı diye içtik tabii ki :) İnşallah ömrümüze 1-2 hafta eklemiştir :)
Karlovy Vary'den Prag'a geri döndüğümüzde araba ile yaklaşık 600 km. yol yapmıştık. Önce güzelce yemeğimizi yedik, ardından budweiser biralarımızı içtik.
Çeklerin kendilerine has bir bira derece sistemi var, 4 derecelik biraya 10; 5 dereceye 12 diyorlar, Petr'in bize önerdiği bu ikisinin karışımıydı ve gerçekten o ana kadar içtiğimiz en güzel biraydı. Budweiserı içtikten sonra Türkiye'de Efes'e mecbur kalmak çok acı gerçekten :)
Akşam mışıl mışıl uyuduk ve sabahki güzel kahvaltımızdan sonra Prag'ı gezmeye hazırdık.
Bu arada Çek Cumhuriyeti gerçekten ucuz bir ülke, Euroya geçmemesinin de bunda bir etkisi var, örneğin restaurantlarda bir bira 1,2 € ya denk geliyor, bazı şişe sular biradan pahalı, yani kısaca resmen "bira sudan ucuz" :) Marketleri de aynı şekilde öyle.

Kaldığımız evden çıkıp önce tramvayla Petrin Kulesine, Prag'ı kuş bakışı seyretmeye gittik, toplu taşıma araçlarında Çekler kolaylık yapmışlar, SMS ile bilet alınabiliyor, bu sistemin Türkiye'de olması durumunda olacak suistimalleri düşünüp gülerek Petrin'e geldik.
Bu güzel manzaradan sonra Prag kalesine doğru ilerledik.
Prag kalesi tam bir turist merkezi, sıra kuyruğunun uzunluğu yüzünden kale içindeki kiliseye giremedik. Kaleden aşağıya doğru yürürken Prag çatılarının güzel manzarasını fotoğrafladık.
Şehir merkezine ilerlerken nehir kıyısına geldik.
Kafka müzesinin önünden geçtik.

Prag'ın en önemli simgelerinden diğeri de Karl Köprüsü, sağlı soğlu heykellerin önünde, resim çizenler, müzik grupları, kuklacılar, hediyelik eşya satıcıları ile tam bir cümbüş.
Diğer önemli simge -belki de en önemlisi- astronomik saat,
Tam şehir merkezinde olan bu saat, her saat başı üzerindeki hareketli kuklaları ile turistlere şov yapıyor.
Merkezde kurulan küçük bir pazar vardı, Çeklere özgü Trdelnik adlı tatlıdan yedik, değişik bir hamur içine ve üzerine tarçın, vanilya, meyveler gibi farklı çeşitleri var.
Metro ile şehrin diğer tarafındaki Vysehrad adlı parka geldik, gerçekten Avrupalıların şehir merkezlerindeki bu parkları çok çok güzel.



Prag turundaki 4lünün birlikte çekilmiş tek fotoğrafı da budur :)
Akşam eve dönmeden önce koşturarak su tiyatrosuna gittik.
Işık ve su oyunları, çalan müzik eşliğinde çok hoştu. Fotoğraf çok net olmasa da bir fikir verebilir.
Eve döndüğümüzdeki yorgunluğumuzu sözle anlatamayız; ama Petr'in çektiği bu fotoğraf sanırım anlatabilir :)
Sabah araba ile Brno'ya gidip oradan Petr - Blanka çiftinin yanından ayrılıp trenle Viyana'ya gidecektik ve uykumuzu almalıydık.
Devamı gelecek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder